bugün

entry'ler (50)

sinkaf dergisi

(bkz: sinkaf)

sinkaf

bu isimle bir dergimiz de oldu hayırlı olsun.

http://www.sinkafdergisi.com/

geleceğin neyzen tevfikleri, nabileri... söyledikleri doğruysa röportaj yaptıkları kişilerden biri 2 yaşında. bir de "işsiz" demişler bebeğe.

kızla sevişirken x kişinin ateş istemesi

şöyle bir problemdir:

kızla sevişirken x kişi ateş istemiştir. y kişi de prezervatif sormuştur. x kişi aynı anda bir çakmak ve bir kibrit bulundurduğuna ve y kişinin de annesinin hayatta olduğu bilindiğine göre x ile y arasındaki ilişkinin çözüm kümesini yazınız.

cevap:

çözüm kümesi = (baba, oğul)

ömer erdem

şiir için cahit zarifoğlu'nu ölçüt olarak gösterir; hatta "cahit zarifoğlu şiir ödülü"nün ilk sahibidir ama şiiri özdemir ince'ye daha yakındır. hatta onun ekolünden sayılabilir ömer erdem şiiri. bununla birlikte ömer erdem, özdemir ince'den daha şairdir.

rakıyı sek içen insan

- abi bu italyan boğasını dövebileceğinden emin misin
- ne diyon oğlum ben rakiyi sek içerim
- e o zaman aslansın kaplansın abi

- abi n'oldu o öpücük neydi
- gözüm o kadar siktik herifi öpmesek ayıp olurdu
- hürmet ederim abi

bim

ne derseniz deyin, maalesef fiyat, ürün ve mekân standardı olup da bu kadar yaygın başka bir market yok türkiye'mde. tatil yerlerinde bile aynı fiyatlardan satış yapılmaktadır bim'de (bim'deki bir kasiyer kıza âşık olduğum için de saçmalıyor olabilirim bimmiyorum).

ya aynı marka ürünün en büyük marketlerden bile ucuz satılmasına ne demeli. bim o fiyata satabiliyorsa siz de yapabilirsiniz bunu. ayrıca aşırı lüksü aramayan bir ailenin bütün market ihtiyacı buradan karşılanabilir.

barzani ve pkk'dan farklı alanlarda da hizmet bekliyoruz. mesele fiyatları standart olan bir lokantalar zinciri. bici apo bici miydi...

ermenilerden özür diliyorum

- ermenilerden özür diliyorum
- abi yapma sen de mi ya
- er menilerden dolayı özür diliyorum diyecektim
- anlamadım abi erken boşaldığını mı söylüyorsun. er meni falan
- sus lan duyurma herkese şimdi
- abi tamam da bana niye diyorsun bunu
- sen duyarlı bir insansın. erkek feministsin falan ya
- eyvallah abi

cizre coplugu

pkk'nın bir askerimizi şehit edip attığı çöplük. halkların kardeşliği için elindeki esiri öldürüp çöpe atıyorsun. yaşasın halkların kalleşliği. kalleşlik mi dedim kardeşliği kardeşliği!

bilal kısa

bir de yücespor macerası vardır ki fenerbahçe'nin organizasyonu olması muhtemeldir.

bilal kısa ümit millî takımda epey oynamış, a milli takıma da çağırılmıştır.

ayrıca merzifonlu, samsunlu falan değil; has osmancıklıdır. osmancık'ın karaçay köyünden gelme (internete biri bir şey yazmayagörsün, her yerde noktalama hatasına kadar aynısı veriliyor. sonsuz bilgi kaynağı peh peh peh!). forma nümerosu 19, sakın çorumlu olduğunu ima ediyor olmasın!

bilal kısa

futbola osmancıkgücü'nde başlamış; çorum'da bir-iki amatör takımda daha oynadıktan sonra fenerbahçe'nin paf takımına seçilmiştir (altyapıdan yetişmek bu olmasa gerek). fenerbahçe'de çok fazla kadroya girme şansı bulamamış ve izmirspor'a transfer olmuştur. sonra malatyaspor'a geçmiştir. izmir ve malatya küme düştükleri hâlde bilal kendini göstermeyi başarmış ve diğer büyük takımların (bjk, gs,ts) transfer listesine girmiştir. fener'in etkisiyle olacak bu takımlara gitmeyip ankaraspor'u tercih etmiş ve burada eski hocası aykut kocaman ile buluşmuştur.

sol ayağını harika kullanır. sol açık, sol iç ve santrafor mevkilerinde oynamıştır. futbol zekası olan adamdır, her yerde oynar. yattara hariç türkiye'de daha tekniği yok, daha iyi menejerler var. bir de televizyondan, gazetelerden ağabeyleri yok. bilal kendini geliştirip erman toroğlu'ndan falan övgü almayı başarmalıdır.

çorum osmancıklıdır. osmancık'ın gururudur. tatillerinde babasının tezgâhında sebze satmaktan, bayram namazında bütün cemaatle bayramlaşmaktan, hatırları kırılmasın diye halısahada top oynamaktan imtina etmez (eskiden oynuyordu sayın gökçek, osmancık gücündeyken falan, tabi tabi).

beraber dutlukta top oynamışlığım vardır. çekinip yanına gidemediğim hâlde beni görünce yanıma geldi, mahçûp etti. allah yolunu açık etsin.

kürt sorununun çözümü

bilinçli avlanmayla mümkündür. ceylan olsun, tavşan olsun kurtların nasibini fütursuzca avlarsak kurtlar yollara, evlere inerler. genellikle kışın yaşanan ve besilik hayvan sürülerini tehdit eden bu sorun için en faziletli yol, tabiatın dengesini muhafazaya yönelik tedbirlerdir. "bir kuş vuruldu"

abdulhamit e ulu hakan diyen insan

(bkz: necip fazıl kısakürek)

cesetle sevişmek

(bkz: nekromantik)

at yarışı

bu işten anladığını, ne yarışlar gördüğünü ifade etmeye çalışan insan türü yarış sonunda "la bunlar eşşek, la bunlar da at mı?" gibi söylemleri tercih ederler. "ulan sen de öküzsün sana bişey diyen var mı?" sorusuna ilginç cevaplar alabilirsiniz. ama en ilginci "akşam eve gelmez misin ben sana gösteririm serseri" şeklinde olur. iyisi mi siz attan anlayan amcalara bulaşmayın.

bu arada atları da vururlar sözü geçerliliğini yitirdi. ilaç şırınga ederek öldürüyorlar sakatlanmış atları. atları da mı iğnelerler şimdi?

erkegin penis gorunce azmasi

schweppes kısa film organizasyondan magnifique filmininin finalinde de aynı tema vardı. http://www.schhh.com.tr

erkegin penis gorunce azmasi

Hayvansal içgüdü (bkz: Animal Instincts) filminde işlenmişti üstelik. adam karısını başka heriflerle izleyerek şevke geliyordu. karısını kameraya alıp izliyordu. çileli filmdi. az çektirmedi bize!

bu pornoculuk evlilikleri de felakete çeviriyor; çocukların da psikolojik olarak sorunlu yetişmesine sebep oluyor. o kadın programlarında kocalarının anal sekse zorladığı kadınları da izlemişsinizdir. böyle bir dertten nereye gidersiniz? o kadınllar ki anaları babalarını çıplak görmemiştir. pornonun piç ettiği kocasının amerikan fantezilerine mazur kalıyor.

penis zaafının yerini godoşluğa bırakması da muhtemel. hele ki erkekliği güçsüz bünyelerde pusuda bekleyen bir mikrop gibi.

erkegin penis gorunce azmasi

delikanlının penis görünce kendi penisinin helecanlanmasıdır. tecrübeyle sabittir. penis görmekten vajina görmüş gibi haz alıyorum. ha sakın buradan yok penisi ağzıma alayım, yok dilime verdiğim şekiller sayesinde başını helezonlara boğayım, yok efendim bir erkek olarak bulduğum her delikten içime alayım türünden fantezilerim olduğunu düşünmeyin. isterseniz düşünün bilmiyorum. ama şunu söyleyim ki homoseksüellik saygı duyulacak bir şey değildir. elbette sadece özenti ya da marjinallik çabasının ürünü olarak görmüyorum hemafroditleri. buna yatkın hatta mâ'il doğmuş insanlar da var. hem yaratılışından hem de yetişmesinden ötürü böyle bir hâl içinde bulunan insanların en azından toplum yararı için tedavi olmaları gerekir.

vido diye telaffuz ettiğimiz ve sadece porno anlamına gelen video kasetleriyle başlayan erotik-pornografik hayatımız, tutti furitti ile ayyuka çıkmış ve analog çanakların ilk yıllarında venüs, eros gibi kanallar çoluk çocuk hepimizin ağzına sıçmıştı. bu kanallar başka uydulara geçtiğinde livesat, kanal61 gibi televizyonların da çoktan şifrelerini kırmıştık. her ne kadar sağ kenarda fahişe telefonları ve reklamlara ayrılmış kısma kızsak da kâlû belâdan beri sarışın olan bu âfet-i devran, bu kâfir güzellerinin o hâllere nasıl düşebildiklerine artık şaşmaz olmuştuk.

oysa biz kendi evimizde bile donla yıkanan adamlardık. ömrümüzde penis görmüşlüğümüz mü vardı! ama daldık pornoya. şahin k'ları, rocco'ları sikinden tanır olduk. oralıydı, analıydı penis görünce sevinir olduk. artık penis bilinçaltımızda vajinanın öncüsüydü (bkz: şartlı uyaran). biri malı çıkarıp sallasa biraz sonra asian teenage gelecek sakso çekecek sanarak yavşayacağız oracıkta.

şakalarımız, fıkralarımız zenci üzerine değiştiği gibi; artık güreşi ve hamamı da sorgular olduk. sırf kafamızı karıştırmak için düzenlenmiş gay eylemlerine hakk vermeye mi başladık ne. gay'lar güreş izleyince ya hakkaten bunda homoluk var, demeye başladık. hamam diye bir film çekip, türk erkeğine ibne dediler; doğrudur abi, şeytan kandırmıştır gibi kabullenmelere girdik. niye? çünkü penisten haz almaya başladığımız için gay'lik konusunda düşünmüştük. elbette erkek görmekten nefret ediyorduk teoride. ama pratikte freud bizi dürtüyordu. karı getirecekti o penis bize.

sonunda rüyalarımızda bile sevişemez olduk. kamyon devirip cenabet uyandığımız sabahlarda rüyalarımızı hatırlamaya çalışınca kendimizi orada burada cd arar, çala çapına internet açmaya çalışır hâlde hatırlıyorduk. başrolde oynadığımız bir porno izleyene kadar kendimiz düzemeyecektik homemade blondeleri. hep film izliyorduk. penisler havada uçuşuyordu. biz penislerden azmaya başlamıştık.

on sekiz doldu kerhaneye gittik. o kadar tecrübeliydik ki. yirmi yedi yıllık orospuyu ellerimizle soyduk. kadın belki de ömründe ilk kez böyle bir muamele gördü. bu yeni jenerasyonun tinto bras yapımı olduğundan haberi yoktu. sakin ve serttik. beş dakikalık işimizi dokuz dakikaya uzatabildik. ama bir eksiklik vardı. hadin lan hamama gidelim diyen dayı oğlu, emmioğluna yok la ben eve gidecem deyip evde mastürbasyon yaptık. çünkü aradığımız oydu. kerhane malının resimlerini slayt olarak kafamızdan geçirirken asılmanın standartlarını çoktan bulmuştuk. çünkü biz çocukken çok çekmiştik.

sonra kız arkadaş, sevgili... biraz da amerikan romantik filmlerinden nemalandık. uyanır uyanmaz öpüşmelere, cafe'lerde yiyişmelere çalıştık. adam gibi evimizde sikişsek ya. yook ondan bir şey anlamıyorduk ki. bari filmini çekelim. biri sevgilimizin ağzına doğru şöyle çıkarıp malı salıverse ya... öyle hoşlanacaktık ki! herifi öldürmek zorunda olmasak kıza yeni baştan âşık olabilirdik.

şu çılgın türkler

aslında kitabı çok isteyerek almıştım (kitabın vergiden kaçırmak için bizzat yayınevi tarafından korsan basılması da bahs-i diğer). o günlerde öfkemi boşaltacak bir şeyler arıyordum. ağlamak için kitabı açtım. fonda cem karaca'dan deniz üstü köpürür türküsü... daha ilk sayfalarda ağlıyorum. ağlıyorum ki kimsenin kalbini kırmayam. ilk sayfalar kupkuru ama olsun ağlayacağım. sayı değerleri, şehir, insan isimleri... bir iki hiç duymadığınız ad var ki anlıyorsunuz hemen, bu da kurgu kahraman diye. sonra bir cümlede büyü bozuldu. işte kurtuluş savaşımız, kadının erkekle aynı ortamda bulunabilmesi adına da verilen bir savaşmış efendim. muallimeler erkeklerle toplantıya katılıyorlar. ne biçim bir azim bu. işte gözlerimden yaş değil kan aktı bu cümleyi okuyunca.

evet biz asırlardır kadınımızı toplumdan soyutlamıştık efendim. kurtuluş savaşı bir yerde kadının cemiyete dahil olma, başını açma savaşıydı. nene hatunlar, elif bacılar, hacer analar, gülsüm çavuşlar... işte hep başlarını açmak, erkeklerle yan yana oturmak, discolarda dans edip coşmak, plajlarda serbestçe güneşlenebilmek için savaştılar. sırf bunun için bebeklerinin üstündeki peştemalı alıp mermilerin üzerine serdiler. hatta baş örtülerini de serdiler ki mermilerin üstüne, millet başı açık kadına alışırken bu mermi korumak da bahane olsun.

atatürk'ün ya da turgut özakmanvari atatürkçülerin sosyete özeni, kadının açılması fantezisi kurtuluş savaşına da cumhuriyet dönemine de mâl edilemez. kadını erkekli çevrelere cumhuriyet mi soktu sanıyorsunuz? en yenilikçi, en medeniyetçi biz miyiz diyorsunuz?

islâm'dan sonra kadının açılması ve erkekle aynı meclislere girmesi özeni türk tarihinde osmanlı'yla başlar. cumhuriyet çocukları, siz osmanlı'nın yeniliğine, padişahlığın kazanımlarına hayransınız! onlar kadar batı hayranısınız, kendinizi batıya karşı onlar kadar aşağılık hissediyorsunuz. bugün belki paris'ten, londra'dan gelinlik, parfüm, tuvalet getirmeyi saçma buluyorsunuz (belki o kadar bile değil ya neyse); ama sosyete özeninin ne zaman başladığını ve kime özendiğinizi bilmiyorsunuz.

bu arada siz sosyete kelimesinin mânasını biliyor musunuz?

hâsıl-ı kelâm turgut özakman kendi ideoloji ve ruh hâlini istiklal harbi'ne giydirmeye çalışmış; edebiyat veya tarih sahalarına alınamayacak kadar şahsî bir ürün ortaya çıkarmıştır.

her şeyden önce topladığınız bilgileri romana yedirmeye çalışıyorsanız, kurmacada üstün stratejileriniz olmalı ve manevralarınızı okuyanın gözüne sokmadan, el altından yapmalısınız. tarih romancılığı sadece belge ve rakamla olmaz.

uludag kurdish sozluk

eğer arap harflerine aşinaysanız, kürtçe oldukları öne sürülen kelimeleri "ingilizce-farsça", "farsça-ingilizce" sözlükte karşılıklarını bakabilirsiniz. zaten bir ya da iki harf değişikliğinden sonra kürtçe kelimelerin bizim de asırlardır kullandığımız osmanlı türkçesine ait ağır kelimeler olduğunu hatırlıyorsunuz.

meselâ kürtçede "bes" yenilmek demekmiş. siz bunu farsça sözlükte bulup açıklaması olarak da "pes" kelimesini görünce "pes doğrusu!" diye cümle içinde kullanıveriyorsunuz. ulan kürtçe biliyoruz sakın dağa çıkmayalım anasını satim, aman boş bulunmayalım hatta yüksek yerlerde gezmeyelim kanımızda var! diyorsunuz. ha gerçi kürtçe farsçayı doğurmuş, ne doğurması farsçayı yaratmış hatta türkçe ve fransızcaya da örnek olmuş yüce bir dil. bir roman yazarsanız kırk ayrı ülkeden ödül alıyorsunuz o menem yüksek bir edebiyatı var bu dilin. ne dili, dillerin anası!

aslında bizim köyün de kendine has bir dili var. kendine hastır. hastır! biz de bir millet olmıyalım ey halkım! bizim köyün literatüründe "hepako elağan mamir mada bubalu" gibi bir ifadeye rastladığımda bundan şüphe etmiştim. lakin eleğan'ın ele güne karşı deyimindeki "ele gün", mamir'in "mâmur", bubalu'nun "vebâli" olduğunu öğrendiğimde ümidim hepako ve mada kelimelerine bağlandı. bakalım buradan yola çıkarak bir avrupa devletiyle antlaşma sağlayabilirisem... hadi hayırlısı.

mila

adımı taşıyan dördüncü nesil matrak yazar. erkek olduğuna ve rock sevdiğine delalet eden yazılarından, bir de rock grubuna üye olduğu ve başka bir sözlükte yazdığı için buralara seyrek uğradığını hissettim.

imlâda özensiz, tematiğe asi ve fakat tecrübeye kıymet veren bu yazarın adımı nereden bulup benden önce aldğını araştırırken başvurduğum çeşitli siyonist localarda kaydını bulamayınca isminin tipik bir gençlik hevesiyle avrupâi bir ünlüden geldiğine hükmettim.